15 Ocak 2017 Pazar

Tahir olmakta ayıp değil zühre olmakta. Sevda yüzünden ölmekte..

Yıllar geçer değişiriz, büyürüz.. Çektiğimiz acılar değişir mi? Sancılar farklılaşır mı?
Sancılarımız farklılaşmasa da tepkilerimiz değişiyormuş onu öğrendim. Eskiden çığlıklar atmak istediğimiz, feryat figan bağırmak istediğimiz dertlerimiz şimdi sessizlikle karşıladığımız dertler olarak bir kenarda kalıyorlar. Eskiden uğruna dünyaları yıktığımız, destanlar yazdığımız dertlerimiz ölümle tanışana kadar bize yükmüş onu anlıyoruz büyüdükçe. Büyüdük ve kirlendi dünya geyiğinden farklı olarak büyüdük ve sustuk daha doğru olmaz mı? Sustukça mı büyüyoruz? 
Zaman geçtikçe anlıyorum ki asla anlayamayacak insanlara konuşmamızın bir anlamı yokmuş. Bir söz var, anlayacak insan tek bir kelimeden de anlar diye hep aklıma bu geliyor. Ne zaman birine sayfalarca yazmak istesem bu sözü hatırlayıp susuyorum sonra. 
Bu aralar aklımda yeni bir heyecanım, yeni bir mutluluğum var. aşkla beklediğim bir geri dönüşün hayalindeyim. nefret ederek ayrıldığım sokaklarından geçmeye korktuğum şehrimin dönüşüne heyecanlanıyorum. İnsan delicesine kaçtığı bir şehre aşkla kavuşmak için çırpınır mı böyle... 
Sevecek birilerini bulamadığımda şehirlere mi sığınıyorum yoksa.. Bazen korkuyorum yalnızlığımdan bazen mutlu oluyorum sessizliğimden. Diyorum ki yalnızlık süper. yıkılmazsın işte. Bir dış kuvvet olmadan aşınmaz kalbin, ruhun diyorum sonra an geliyor üşüyorum. Ufak buhranımsı haller bunlar. Ani olarak bir kendimi sarstım mı toparlanıyorum ama. Neşeli olmak gerek hayatta. Kaç kere dünyaya geleceğiz ki değil mi?

8 Ocak 2017 Pazar

OKYANUSLAR

Nerden başlamalıydım bilmiyorum. Bende en sonundan başladım. Gidecek yerlerimin çok olduğu zamanda herkesimin olduğu zamanda yapayalnız kaldığımı sandığım andan başladım.
O en dibe vurduğumu sandığım anlarda yalnızlıktan ağlamaya bile utandığım anlarda tek başıma ayağa kalkmayı bilecek yüreği aradım hep kendimde. Çoğu zaman kalkamadım. Basit insani hislerimin kurbanı oldum. Şimdi de aynı yerdeyim. Ufak yalnızlıklarımda. Yeni bir yol arıyorum kendime. Yine herkesimin olduğu gidecek bir sürü yerimin olduğu bir noktada yeni bir yol arıyorum kendime. Aldığım nefesin göğsümü yakmadığı bir dünya arıyorum. Yeni bir dünya. Francis Bacon'un Yeni Dünya'sı kadar kusursuz güzel bir dünya. Acaba orda mutlu mudur herkes? 
Mutluluğun yolu bilimden mi geçiyor? Kalple bilim sandığımız kadar uzak değiller mi aslında birbirlerine? Yanıyor yüreğim. Kanıyor tüm damarlarım. Ama gidecek yolumu seçmek kendi ellerimde. Kendi mutluluğum ayağa ne kadar hızlı kalkabileceğimdeki gücümde saklı. Ne bilim ne de Bacon, sandığım kadar mutluluk vermiyor şuanda bana. Üzülücem ama üzülemiyorum. Yeni bir sıçrayışın öncesindeyim. Hissediyorum. Çok büyük bir atılımın öncesindeyim. Güzel güneşli günlerin öncesi.. Çünkü yine bir dibe vuruşun ertesindeyim. Ama bu sefer nefes alıyorum. Kendimdeyim oldukça. Öncekilerden farklı olarak vakur bir edayla ne yapacağımı biliyorum artık. Bu inanılmaz bir güç. Belki kimsenin anlayamayacağı kadar büyük bir güç bu. Kendini bilmenin kaçıncı adımı bu bilmiyorum belki de emeklemeleri bunlar bilmiyorum ancak ömrümde uzun zamandır bu kadar güçlü hissetmemiştim kendimi. Bu eşşiz bir kudret. Aklın erişilmez kudretine bir hizmet sanki. Düşünsene öldüm dediğin anda güneşler doğuyor, ruhum canımdan çıktı dediğin anda bir lunapark beliriveriyor karşında.. Yaşamanın güzel olduğunu kabul ettiğimiz anlar çıkıyor karşımıza. İşte o anlar canımızın yanışı bile tatlı bir sızı olarak gömülüyor gönlümüzdeki okyanuslara. O kocaman sonu gelmez gönül okyanusumuz.. Kim bilir kaç balina yitirdi canını orda kim bilir kaç yunus yolunu kaybetti oralarda. Bildiğim tek şey her sabah o okyanusun üzerine güneşin doğduğu. Ruhumdaki o eşşiz işkencenin son buluşunun, güneşe teşekkürü.. Ömrümüzce sürsün dediğimiz her güzelliğin son bulduğu yerde yine de bir güneş doğuyor ya sabaha gerisi varsın olmasın..